9 Ağustos 2013 Cuma

Başlangıca dair

Bir haftadır Azerbaycandayım. Buraya gelmeden önce kafamda olan soruların çoğuna burada cevap bulabildim. Öncelikle burası nasıl bir yer onu anlatayım. Sonra insanları, en sonunda da gelecek planlarımı...

3 tarafım teletubby tepeleriyle çevrili. Yemyeşil dağlar. Bulutlar da zirveelrine inince ortaya tablalardaki gibi bir manzara çıkıyor. Buna bir de güneşin bulutların arasından süzülen ışınlarını ekleyince seyrine doyum olmayan manzara karşılıyor sizi. otur bir köşeye gözlerini dik etrafa saatlerce izle, o kadar huzur verici, o kadar dinlendirici... Ama esas sorun bu manzarayı günün her saati bulamıyorsun. Haca bir anda bozup sağanak yağmura çevirebiliyor. Sıcaklık da bir anda düşüyor haliyle. O zaman en iyisi sıcak odana çekilip yağmuru seyretmek oluyor. Derken güneş yeniden yüzünü gösteriyor. Sanki demin deli gibi dökülen yapmurdan hiç haberdar değilmiş gibi. Bazen de sis kaplıyor ortalığı, burnumun dibimdeki yemyeşil tepeler görünmez oluveriyor. Bütün bunlar aynı gün içinde yaşanıyor burada. Çok dengesiz hava koşulları... Zaten 3. günden hasta oldum. Kış gelince daha da fazla hastalık yaşayacağım sanırım. İklimsel olarak işim zor, peki ya ruhsal olarak?

Beklediğimden farklı bir ortam var burada. Benim gibi 24-25li yaşlarda olan insanlar da var, 30lu yaşlarında olanlar da. 30larında olanlar hala genç duruyor öyle olgunluk ve amcalık halleri yok. Çok sıcak karşıladılar. Yabancılık hissini çok fazla yaşamadım, ortamlarına girebildim. Ama şimdilik sessiz çocuğu oynuyorum. Muhabbetlerini, frekanslarını bilmiyorum, ne konuşacağım, nasıl konuşacağım henüz kesitremedim. Biraz zaman geçsin, insanları tanıyayım ona göre bir ton bulup ileitişimime devam edeceğim insanlarla. Dışardan bakılınca hepsi güvenilecek insanlar gibi duruyorlar ama bu konuda yargıya varmam için henüz çok erken. Biraz daha zaman geçirmelik kişilik çözümlemeleri yapmalıyım. Zaten tanıştıklarımdan 3-4 tanesi yakında gidecek, yeni insanlar gelecek. O zaman da onları tanımakla geçecek zamanım. Ama en azından yalnız değilim, gidip masasıan oturbileceğim, iş dışında zaman geçicebileceğim insanlar var. Bu dağ başında benim için en önemli dayanak olacak.

Burada hayat ise sıcakak gibi. Lokalimiz var. PES atıyoruz, okey tavla oynuyoruz, insanlarla muhabbet ediyoruz ama nereye kadar? Gün gelecek bunlar da kesmeyecek ve halk arasına karışmak, iehirde yaşamak isteyecek canım. Ve bu gün de hızlı gelecek gibi. İlk haftam olmasına rağmen, şimdiden baküye inip dolaşmak istedi canım. Ama bayramda inmemize izin verilmedi. Yapayalnız kapandım kaldım buraya. Gün gelecek bu istek daha da sıklaşacak. Ve artık kalabalıklardan uzak yaşamak zoruma gitmeye başlayacak bu çok belli. O yüzden buraya gelmeden önce 3 yıl olarak koyduğum hedefi. 1 yıl olarak değiştirdim. Yapacağım işi de biraz görünce bu kararım daha da kuvvetlendi. Personel işleri düşündüğümden daha kolay ve beceri istemeyen bir iş. Benim payıma düşen kısmı izin kağıdı hazırlama, bilet alma gibi basit işlet. Burası beni köreltir. Ve bu iş benim idealimdeki iş değil. İşime kendimden bişeyler katmam, yaratıcı şeyler bulmam gerek. Bu işin yaratıcılıkla hiçbir alakası yok. Uzun yıllar yapabileceğim bir şey değil. Bunları buraya gelmeden de biliyordum zaten burada daha iyi öğrenmiş oldum. Bu yüzden kendime yeni bir yol haritası çizdim. Burada bir yıl çalışacağım. Bir miktar paramı biriktirdikten sonra Türkiyeye döneceğim ve askere gideceğim. Askenden sonra ise esas yapmak istediğim işi aramaya başlayacağım. İş deneyimine sahip, askerliği yapmış Bilkent mezunu olarak daha kolay iş bulabileceğimi düşünüyorum. Umarım üniversite yıllarında kuduklarım gibi suya düşmez bu hayallerim. Şimdi en büyük amacım bu bir yılı en güzel şekilde geçirip, güzel bir iş deneyimi yaşayıp yurduma dönebilmek. Ondan sonra kendime yepyeni kapılar açacağım. İdealimdeki hayata orada kavuşacağım. Bana güzel şeyler getir zaman...

29 Temmuz 2013 Pazartesi

Umut

Karışığım. 1 aydır beklediğim haber geldi. Artık bir işim var. Bu haberi alınca saf mutluluk yaşamayı hayal etmiştim hep ama olmadı. Çok yönlü bir durumun içinde kaldım.
Mutluyum hem de çok. Artık bir işim, düzenim, hayatım var. Param olacak, hayalini kurduğum şeylere ulaşabileceğim, öz güvenim yerine gelecek.
Heyecanlıyım ve tedirginim. Nasıl bir ortama gidiyorum? Nasıl insanlarla birlikte çalışacağım? İklime ve hava şartlarına ayak uydurabilecek miyim?Ülkeyi sevecek miyim? Kültüre alışabilecek miyim? İşi sevecek miyim? 2 yıl boyunca çalışabileceğim bir iş mi? İş saatlerim dışımdaki hayatım nasıl olacak? Sürekli şantiyede sıkılmayacak mıyım?
Hüzünlüyüm. Ailemi, arkadaşlarımı, akrabalarımı arkamda bırakıyorum. Farklı sınırlara, farklı saat dilimine gidiyorum. Keşke annemi ağlarken görmeseydim. Bu kadar koymazdı bana bu gidiş. Onu hasrette bırakmak, ona yollarımı gözlemetmek en çok ağırıma giden. Gerisine alışırım, dayanırım ama anneme çok zor.

Sorulara kendi kendime cevap vermeye kalkarsam, İş arkadaşları ile ilgili olan sorular Türkiyede bir işe girsem de geçerli olacaktı. Tek farkı, oradaki tek yeni insan ben olacağım. Hazır bir grubun içine girmek, yeni oluşan bir gruba girmekten daha zor olacaktır. Ama orada insanlarla aramı iyi tutarsam, o konuda sıkıntı yaşamayacağımı düşünüyorum. İklimle insanlar nasıl başa çıkıyorsa ben de öyle başa çıkarım. Çalışacağım yer kapalı olur sıcak olur. Odam sıcak olur. Eh dışarda pek dolaşmayıveririm olur biter. Ülke ve kültürle pek fazla işim olmayacak. 15 güne bir Baküye ineceğim zaten. Hem 6 ayda bir Türkiyeye geliş hakkım da var. Burada bir işe girsem 6 ayda bir gidecek miyim ailemin yanına? Sanmıyorum... İşi sevemye gelirsek, kimse yaptığı işi deli gibi sevmiyor, herkes sıkılıyor ben de sıkılacağım elbet. Ama işimin kıymetini bilmeliyim. Bu iş için çok uğraştım. En iyisini yapmak için uğraşmalı, her gün işimle alakalı yeni bir şeyler öğrenmeliyim. Hem yöneticilerin gözüne girmebilirim hem de işi monotonluktan çıkarıp kendimi geliştirebileceğim bir hobi haline getirebilirim. İş saatleri dışına gelecek olursak, 7de işten çıkacağım. 1 saat yemek sürse saat 8 olacak.O saatten sonra en fazla 1-2 saat insanlarla takılırım. Ya da odama çekilir internet başında olurum. Zaten 11 dedi mi uykum gelir yatağıma çekilirim. Yani iş dışında bana kaacak olan topu topu 3 saat bir şekilde geçirilir o zaman da. Şantiye de ise elbette sıkılacağım, Bilkentteki yaşamımdan biliyorum. Ama işte işin o kısmı beni olgunlaştıracak, sabırlı insan yapacak. O kadar mücadele de olsun.

Hüzünlerimin tek tesellisi ise 6 aylık geliş gidişlerim ve işin sadece 2 yıl sürecek olması. Çok memnun kalırsam 3. yıla uzayacak ve askerlikten yırtacağım ki zaten bu kararı vermem demek tüm sorularım ve hüzünlerimden kurtulmuş olmam demektir. Gitmek her zaman zordur. Hele ilk gidiş, ilk defa ülkeden ayrılış elbette zor olacaktır. Çetrefilli iklim koşullarına gşdecek olmam bu ayrılığı biraz daha güçleştiriyor fakat zaman her şeyin ilacı. ben her türlü hasrete alışırım. Tek duam Allahım anneme dayanma gücü versin. Beni kafasına çok takmasın, çok üzülmesin arkamdan Onu rahat görürsem her şey kolaylaşır benim için. Arkadaşlarımı da 6 ayda bir geldiğimde görürürüm artık.  Zaten 3-4 ile yayıldılar. Burada olsam da çok fazla görüşemeyecek olmam acımı biraz hafifletiyor.

Mutluluklarımı ise açıklamaya gerek yok. Tek söyleyeceğim opportunity cost açısından çok karlı bir iş yaptığımdır. Bu iş olmasa kasımda askere gidecektim. 3 ay askerliği bekle, 5 buçuk ay askerlik yap dön 2 ay iş ara nereden baksan 9 ayım boş ve parasız geçecekti. Şimdi bu 9 ayda hem iş tecrübesi hem de para kazanmış olacağım. Kaybettiğim bir yılın telafisi gibi olacak bu iş benim için hem maddi hem de manevi kazanımlar olarak. Bu açıdan da çok şanslıyım.

Rabbim dualarıma karşılık verdi ve iş sağladı bana. İnşallah dualarımdaki gibi mutsuz olacaksam işimde mutsuz olayım kısmı işim için geçerli olmaz. Hem ailem hem de ben mutlu olurum ve geride bıraktığım karanlık bir yılın izlerini tamamen silerim. Daha mutlu umutlu günlerde tekrar yazabilmek dileğiyle. Türkiyedeki son yazım da bu olsun. Adı umut olsun...

11 Haziran 2013 Salı

Kalbe düşen aşk tanesi


Çok şey değişti buraya yazmayalı. Aslına bakarsan bıraktığım noktadayım ama günlerin getirdiği beklediğimden çok farklı oldu. En son yazdığımda marketingde uzmanlaşmaktan okumaktan bahsetmiştim ya, yine karşıma çıkanlar beni bu emelimden alı koydu. Ya da ben bu isteğimden çok kolay vazgeçtim. Buraya yazdıktan sonra önüme denetim kapısı açıldı. 2 farklı yerin sınavına girdim. Birini geçemedim diğerinin ise süreci devam ediyor. Mülakata girdim cevap bekliyorum. Bütün sene yaptığımdan ne kadar da farklı değil mi.  Aslında sonucunu pek merak etmiyordum bağımlılık yaratmıştı bence bütün bu süreçler ama geçen hafta öyle bir şey oldu ki sürece tüm bakış açımı değiştirdi.
Aylar olmuştu bu heyecanı tatmayalı. Bir kızın gülüşünde kendimi kaybetmeyeli. O duyguyu tattım yenide. Fotoğraf öekme bahanesiyle gözlerinin içine baktım gülüşünü seyrettim defalarca. O objektife baktıkça gözlerimin içine bakıyormuş gibi hissettim heyecanlandım. Ellerimin arasında bir makina olduğunu unutup sanki bana gülüyormuş sanrısına kapıldım. Sonra da onun güzelliğine. Aslında bu duygunuun güzelliğine kapıldım. Kalbimin hala attığını, bir şeyler hissedebildiğimi görmek mutluluk vericiydi. Ama onun kadar üzücü olanı da bana aylar sonra bunları hissettirmiş insan için hiçbir şey yapamıyor olmam. Bana insan olduğumu, aşık olabildiğimi hatırlatan bu insan özel olsun isterdim ama durum o kadar ümitsizdi ki... Ona vaadeedbileceğim hiçbir şeyim yok saf duygularım ve heyecanlı yüreğimden başka. Derken aklıma iş durumları geldi. Ve söz verdim kendime eğer bu iş olursa çıkıp karşısına ona anlatacağım. Damdan düşer gibi ansıl aşık oldum, onu objektiften uzun uzun nasıl seyrettim bilsin istiyorum. İş olsa da olmasa da o insan özel kalsın, bana neleri hatırlattığının farkında olsun. Belki kimse için bu kadar özel bir insan olmayacak, kimse ona bu kadar anlam yüklü hisler duymayacak bir daha. O da beni hatırlar bir ömür, unutmaz. En azından bir işe yarar tüm heyecanım. Olursa da bu özel insanın kıymetini bilmek ve onu mutlu etmek için yolları ömrümü ve tüm çabamı ayaklarına sererim.
Geldiğim noktaya bakacak olursak yine evdeyim, yine telefon bekliyorum. Bütün yıldan farklı bir şey yok. Ama bu sefer farklı bir hayal için bekliyorum telefonu. Sadece o telefon sadece işi getirmeyecek, bir insanda beni ve bende onu ömür boyu özel kılacak belki uzun yıllar sürecek mutluluğun temelini atacak bir ona olacak bu telefon. Yaratacağı hayal kırıklığı büyük olabilir ama kırıkları süpürmeye alıştım bunu da atarım halının altında. Getireceği mutluluklar ise her zamankinden daha büyük. Bu sefer tek bir hayat değil iki hayatın kurulmasıan yardımcı olabilecek bir konumda her şey. Heyecan ve umutla bekliyorum. Onu görmemin, ona karşı bir anda hissettiklerimin sebebi beni hayal kırıklığına uğratmak mı olacak yoksa yeni hayatın müjdcisi mi? Göreceğiz.

Bu aralar ülkemde de çok şeyler olup bitiyor ancak bu postun konusu olmayacak kadar derin ve önemli meseleler. Bir gün kafamdakileri toparlayıp buraya yazacağım görüşlerimi. Sonu hayır olsun hem benim hem de ülkemin gelişmelerinin.

5 Nisan 2013 Cuma

Reborn

Uzuun zaman oldu halet-i ruhiyemi buraya dökmeyeli... Saf spor bloguna çevirdim seni sayfam affet beni. Ama ne yapayım, Galatasaray dışında iyi giden bir şey olmuyor ki hayatımda. Bir umudum, mutluluğum olsa gelip yazarım buraya fakat olmadı hiç, olduramadım bir türlü. Ne zaman güzel gider gibi olsa, bir şeyleri yoluna koyacağımı hissetsem sonu hüsran oldu, umut ettikleri, hayallerimle kaldım bir de o umutların boşa çıkmasının verdiği acılar. Mart ayından beri boşladım hayatı. Ne bir beklendtim kaldı, ne hayalim ne de hevesim. Son bir ayımı öylesine yaşadım. Geçmek bilmez vakitleri geçirdim, öldürdüm bir başıma. Ama sonunda kararımı verdim , ne yapmam gerektiğini buldum, o yolda ilerliyorum.

Kafamda çizdiğim en kötü senaryo gerçek oldu. İş bulamadım antalyada bir başıma kaldım ve KPSSye hazırlanmaya başladım. Çok isyan ettim şansıma kaderime ama yoruldum. Ne yapalım istediğim bir şee kolay yoldan ve ilk seferde ulaşmak hiç olmadı bahtımda, şimdi mi olacak. hep en kötü senaryolarla yaşadım bu güne kadar, onlardan en iyileri bulmaya çabaladım. Yine öyle olacak. Ağustosta askerim. O zamana kadar daha 4 ayım var. KPSS çaışarak geçireceğim günlerimi. Ama onun yanında bana bir tutku bir heves lazımdı. 4 ayımı uğruna verip bir şeyler öğreneceğim, kendimi geliştirmek istediğim bir konu lazımdı. Ben de pazarlamayı seçtim. Öyle ya madem ileride pazarlama alanında çalışmak istiyorum. O zaman bu işi daha iyi öğrenmem lazım. Artık karar aldım her gün pazarlamayla alakalı makaleler okuyacağım ve buraya onlarla ilgili reflection yazıları yazacağım. Böylece pazarlama konusuyla ilgli bilgimi, becerimi teorik olarak artırabileceğim. Keşke pratik olarak da yapabileceğim bir şeyler olsaydı. Onun için de arayışlara girdim fakat bir sonuç çıkacağını sanmıyorum. Part time satış danışmanlığı yapıp, en azından resmi iş deneyimi elde etmek ve insanlarla ilişki kurmayı düşünüyorum. Bu konuda hafta sonu birkaç mağaza gezip iş başvurusu yapmayı düşünüyorum. Bu tiklerle beni alırlar mı bilmiyorum ama ben elimden geleni yapayım, ne olacaksa olsun gerisi...

Bu yeni tutku-heves hayatıma renk katacaka diye düşünüyorum. En azından her gün yeni bir şeyler öğrenebilmek amacıyla yaşayacağım. Eğer yarı zamanlı da olsa bir işe girersem, düzenli de bir hayatım olacak , az da olsa mutlu olacağım şu dünyada. Temmuzdan beri hiç yapamadığım şey mutlu olmak, o zamandan beri hep ters gitti işlerim. Şu 4 ayda yapacaklarım bana büyük mutluluk getirmeyecek belki ama büyük mutluluklarıma ilk adımı attıracaktır diye umuyorum.

Buraya yazmadığım süreçte hayatımda olan nadir güzel şey uzun süredir görüşemediğim arkadaşlarımla yeniden görüşmeye başlamam. Bir tanesi askere gidiyor, buralarda olamayacak ama diğer ile görüşebilip konuşabileceğim en azından. Her yalnız kaldığımda Ankaraya gitmekten iyidir burada birilerinin olması. Keşke daha önceden haberleşip konuşsaydım onunla dedim ama hiç insan içine çıkacak halim mi vardı bu sene... Bunun için ne para isteyecek yüzüm vardı, ne de insanlarla konuşup dert anlatacak takatim. Vurdumduymaz hale gelince daha rahatladım, daha açık konuşabiliyorum artık. Arkadaşlarımla da böyle olacak bundan sonra. Bak bu konuda işler biraz düzeliyor sanırım. hala umutlu olmak için bir sebep.

Eğer yarı zamanlı bir işe girersem, pazarlama okumaya devam edersem veyalnızlığım da giderse işler rayına oturmuş olacak. Askerlik dönüşü yani 2014 şubatında ise şimdi yakalayamadığım büyük hayallerime ulaşma fırsatını daha güçlü şekilde kovalayabileceğim. Daha umutlu olacağım ve önümdeki iş tecrübesü ve askerlik engellerini kaldırmış olacağım. Tabii yapmak istediğim iş ile ilgili daha donanımlı hale geleceğimi de buna katarsak kozlarım oldukça güçlü olacak 2014te. İşte o zaman bu kaderden de kaderi sana yazanlardan da rövanşı alma vakti olacak. Nefes alabildiğim ve sağlığım yerinde olduğu sürece hayallerime ulaşmayı koşturacağım. Ve hepsi bir bir gerçek olacak Murat. Güzel bir işi, güzel bir gelirim olacak. Hafta sonları Galatasarayını izlemeye gideceksin. Güzel giyinecek, saygın insanlarla birlikte olacaksın. Tatillerde yurtdışına gideceksi ve çok istediğin dünyayı gezme hayalini gerçekleştireceksin. Yeniden saygı duyulan özenilen insan oalcaksın. Yeniden aşık olacak gücü ve özgüveni kendinde bulacaksın ve çok güzel bir kıza aşık oalcaksın. Onunla gezecek tozacak, içinde kalan hayalleri yaşayacaksın. Çok çalışacaksın belki ama işinden arta kalan zamanın rüya gibi olacak. En önemlisi yaptığın her şey içine sinecek. Bütün bunlar olacak Murat. Ve sen başaracaksın bunu. Biraz daha sabır, biraz daha özveri göster yeter. Ve bugünlerden ders alıp doğru değerlendir yeter. Birgün elbet büyük adam olacaksın ve bu hayattan mutsuz bir şekilde ayrılmayacaksın. Yaşa ve gör!

Bu 'Reborn' başlığını işe girdiğim zaman yazacağım yazıya atmayı istemiştim. Bu şimdilik mümkün olmadı. Ancak buhran halinde geçen mart ayından sonra hayata dönüşüm için yazdığım bu yazıya başlık olmayı haketti bu söz. Reborn hayatını daha çok kereler değiştirecek.

3 Nisan 2013 Çarşamba

Yenilmek Kolay, Kazanmak Olay

Kuralar çekilmeden önce kafamdan şunlar geçiyordu. Biz hem gol yiyen hem de atan bir takımız. Karşımıza da öyle bir rakip çıksın. Her türlü gol yiyoruz, bari atması kolay olsun diyordum. Baktım hangi takımlar en çok gol yemiş diye. Karşıma Real Madrid çıktı. Yok kalsın, vazgeçtim ben hesabımdan demiştim. Ama şansa yine Real Madrid'i çektik. Bol gollü bir eşleşme olacağı kesin.

Santiago Barnebau'da Real Madrid kimle oynarsa oynasın favorisi Real Madrid'dir. Karşısındaki Galatasaray değil dünya karması olsa maçın favorisi olarak onlar gösterilir. Buna bir de başlarındaki teknik direktör Jose Mourinho'nun takımlarının iç sahalarındaki performansları eklenince, yarınki maçı Real Madrid'in kazanacağını ön görmek çok da mantık dışı değil. Ancak ya tersi olursa? Zaten bu yaşadığımız heyecan da o ihtimal için değil mi? Günlerdir kafamızda kardolar kurup maç yapmamız o ihtimal için değil mi? Sahaya çıkan takım bu ihtimali gerçekleştirmek için oynayacak. Sonuna kadar mücadele edecek kazanmak için, Real'i alt etmek için her şeyi deneyecek. Sonuçtan emin değiliz fakat işlerin böyle gelişeceğinden adımız gibi eminiz. Zaten bunu hem oyuncularımız hem de Fatih Terim defalarca dile getirdi. O yüzden bizleri yine takımımızla gurur duyacağımız bir akşamın beklediğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Şu gelinen nokta zaten onlarla gurur duymamız için yeterliydi, yarın akşam ise işe ayrı bir keyif katacak.

Elimizdeki kadroda daha önce bu seviyeyi oynamış adamlar var. Muslera Dünya Kupası yarı finali görmüş, Eboue Şampiyonlar Ligi finali, Riera Uefa finali oynamış futbolcular. Melo da hem Brezilya Milli takımı'nda hem Juventus'ta üst düzey maçlara çıktı. Hamit Şampiyonlar Ligi finali oynadı, Sneijder ve Drogba bu kupayı kazandı. Geriye kalan futbolcularımızdan Selçuk İnan zaten soğuk kanlılığı ve her maç üst düzey performans vermesiyle biliniyor, Burak Yılmaz da şampiyonlar ligi gol kralı olmasıyla. En büyük handikapımız ise en tecrübesiz iki oyuncumuzun ikisinin de yanyana ve defans bölgesinde oynaması. Şu ana kadari Avrupa serüvenimizde bariz hatalar yapmadılar fakat, Real Madrid şu ana kadar oynadığımız rakiplerden çok farklı. Her maçın belli bir 20-25 dakikasında rakibin üzerine kabus gibi çöken bir takım. Schalke'de buna benzer baskıyı yediğimizde, Muslera'nın performansıyla ucuz kurtulmuştuk. Ancak bu sefer karşımızda daha becerikli ayaklar olacak. O yüzden baya endişeliyim. Bu baskıları atlatmak için sadece Muslera değil Melo ve Selçuk'un da defansa yardımcı olması şart. Zaten o baskı kısmını atlatabilirsek maçın geri kalanında denk bir oyun ortaya koyabileceğimizi düşünüyorum.

Rakipten bahsetmeye, futbolcularını anlatmaya gerek var mı bilmiyorum. Özellikle orta saha ve kanatlarda oynayan beşli çok üst düzey oyuncular. Defansın ortasında oynayacak Varane ve Ramos da hem ayakları düzgün hem hava toplarında etkili hem de sert adamlar. Sol bek Coentrao da çok mücadeleci bir oyuncu. Kadrolarına bakınca bizim daha üstün olduğumuz bölgeler kale, sağ bek ve forvet kısmı. O yüzden sol kanattan taşıyacağımız toplar bizim için büyük önem arzediyor. Sol iç oynayan Selçuk ve yine maç içinde sola kaydırılacak Sneijder'in Arbeloa'ya karşı üstünlük kurmaları şart. Oradan taşıyıp doğru adamla buluşturacakları toplar bizim için en önemli hücum silahı olacaktır. Bir de sağdan Eboue ve Hamit, tecrübeleriyle Coentrao'ya üstünlük kurabilir fakat arkalarında bıracakları Cristiano Ronaldo başımıza büyük dert açar. Normal maçlarda en büyük hücum silahımız ortadan gelmek ise bu maçta işimize pek yaramayacak gibi duruyor çünkü bizi karşılayacak adamlar Xabi Alonso ve Khedira gibi defansif yönleri üst düzey adamlar. Bu maç için etkili olabilecek ikinci hücum silahımız ise duran toplar olacaktır. Real Madrid duran toptan kolay gol yiyen bir ekip. Doğru bir strateji geliştirebilirsek özellikle Melo ile duran toplardan gol kazanabiliriz.

Hücum kısmını yazdım peki ya savunma? Takım yarın ne yapacak onu da sahada göreceğiz. Kendi sahasına kapansa o baskıdan kurtulamaz, kimsenin kurtulamadığı gibi. Zaten Fatih hoca da böyle bir anlayışla hayatta sahaya sürmez. Önde bassa, avrupanın en iyi kontra atağa çıkan takımlarından biri olan Real Madrid bunu fena cezalandırır. Oyunun boyunu uzatmamız şart, geride 4 defans 2 orta saha ile sağlam durup ileride Hamit, Sneijder, Burak,Drogba ile sağlam basarak organize gelmelerini engellememiz şart ancak böyle bir oyuna bu 4'lü ne kadar dayanabilir onu da bilmiyorum. Keşke Elmander daha önce iyileşseydi de bu maçta en azından 30 dakika oynayacak durumda olsaydı. Ve keşke Engin Baytar yeniden takıma kazandırılabilseydi... Ama artık bunlar için çok geç. Bir maç için de olsa herkesin canını dişine takarak oynaması 90 dakika adam kovalaması şart.

Yazımdan da anlaşılacağı gibi biraz karamsar havamdayım. Tüm kafamdan geçenleri alt alta yazınca beklentimiz mağlubiyet olması normal. Zaten mantığım 3-1 ya da 4-1lik bir mağlubiyet bizi bekliyor diyor maalesef. Ancak bir yanım daha var ve öyle şeyler söylüyor ki... İkinci Manchester zaferi geliyor diyor. İlk yarım saatlik bölümde 2 farklı geriye düşen takım, biz bitti demeden bitmez diyor ve tarihe geçecen bir geri dönüşe imza atıyor. 2001 yılında oynanan maçla aynı tarihe gelmesinin de bunda bir payı var mı bilmiyorum ama içimdeki bu heyecanlı sesi susturamıyorum. Hep mantığıma üstün geliyor. Bakıp görecez artık. Ama netice ne olursa olsun, onlar bizim gözümüzde şampiyonlar ve öyle kalacaklar.

Gol- Performans beklentim olarak da Sneijder'den harika bir oyun ve mümkünse bir gol bekliyorum. Bir de canımız çiğerimiz Selçuk İnanımız bu kurada biraz geri planda kaldı. Tüm Real Madridliler Dorgba, Sniejder ve Burakın üzerine konuştular. Selçuk kendisini de onlara bir tanıtırsa tadından yenmeyecek. Ayrıca Şampiyonlar Ligi serüvenine bir gol eklmesi lazım. Bunun Real Madire karşı gelmesi mükemmel olur.

Göreyim benim Aslanlarımı... Allah yardımcınız olsun!!!

28 Mart 2013 Perşembe

Konsantrasyon

2 hafta önce evimizde oynadığımız gençlerbirliği maçına benzer bir moddayım bu maçta. O maç da Şampiyonlar Ligi maçı öncesiydi ve o gün izlemeye giderken 2 ya da 3 farklı kazanırız diye gitmiştim. çok güzel futbol oynamamıza karşın şanssızlık ve beceriksizlik yüzünden 1-0 kaybetmiştik. Bu maç da çok benzer atmosferde yaklaşıyor. o yüzden yavaştan telaşlanmaya başladığım maç oldu gün itibariyle. Gazetelerde sayfa sayfa futbolcu röportajları ve hepsi Real Madrid ve Şampiyonlar Ligi maceramız üzerine. Haberlerde bile hep real maçından bahsediliyor ibb maçı yok sayılıyor. Bu bizim maça hazır olmamız için dezavantajlı bir durum. daha önce bunun sıkıntısını çok yaşadık. Şampiyonlar ligi maçları öncesi kaybettiğimiz puanlar anadolu takımını kümede tutacak seviyede neredeyse. İşin içine bir de arenanın zeminini katarsak biz dezavantaj daha eklememiz lazım. Maç ilerledikçe zemin bozulacak ağırlaşacak ve pasa dayalı oyun oynayacan takımımızın planları ve düzeni bozulacak.

Takımızın son 2 maçtır çok güzel futbol oynadı. Son 3 maçımız kimlerleydi bi bakalım. Ligde Gençlerbirliği ve Kayseri ile oynadık. bu iki takım da anadolu takımları içinde futbol oynamaya çalışan oyunu çirkinleştirmeyen nadir takımlardan. Diğeri de Schalke idi. Onlar da bizi bozmaktan çok futbol oynamaya çalıştılar. Ve bu takımlara karşı futbolumuzu ortaya koyabildik. Ama sene başından beri kapanan takımlara, futbol oynatmamaya çalışan takımlara karşı sorun yaşıyoruz ve istediğimiz futbolu sahaya koyamıyoruz. İlk yarıda bu tarz takımlara karşı kilidi açamadığımız için yaratıcı oyuncu eksiğimiz ortaya çıktı. Bunu gidermek için de sneijder'i transfer ettik. Ancak İBB karşısında büyük ihtimalle sneijderi kullanamayacağız ve İBB de oynatmamak için sahaya çıkacak ve bizi kendi ceza alanında bekleyecek. Bu açıdan Sneijder'in yokluğu ciddi şekilde hissedilecek Galatasarayda.

Çok pesimist bir girizgah oldu ama bir kaç olumsuz durum daha ekleyeyim birazdan olumluları saymaya geçerim. Yukarıda bahsettim tt arenanın zemini bizim için dezavantaj diye. Maç ilerledikçe zemin bozulacak. gençler maçında 60dan sonra oyunumuzun durmasının 2 sebebi vardı: biri Sneijderin oyundan çıkması diğeri de zeminin iyice zıvanadan çıkması. Bu maçta da ikinci yarıdan itibaren iyice tarlaya dönmüş bir zemin olacak. O yüzden ilk yarıda skoru elde etmemiz şart. Bunu yapamadığımız her iç saha maçı bizim için sıkıntılı geçecektir. Ancak kapanan bir rakip ve tam motive çıkmamış bir ilk 11le ilk yarıda maçı nasıl koparabileceğiz bilemiyorum, çok şüpheliyim. Üstelik bu rakibi açacak adam da yüksek ihtimal oynamayacak... Ulan yazarken bunaldım okuması da sıkıntı. Yazıya başlarken bu kadar kötümser değildim yazdıkça daraldım kötümserleştim. Ama maalesef bunlar şu an karşı karşıya olduğumuz sıkntılar. hiçbiri yok diyemeyiz.

Umarım yanılırım. sahaya konsantre olmuş kafası sahada olan 11 oyuncu çıkar ve ilk yarıda maçı koparırız. Bu hem zemin için önemli hem de Real Madrid maçı için aktif dinlenmeye geçebilmek için. İnşallah Burak yılmaz Gençlerbirliği maçındaki gibi savurgan olmaz, son vuruşlarında daha dikkatli olur. Bir de hafta içi dinlenmiş ve kendini toplamış Drogbanın en azından 45 dakika maça ağırlığını koyum masaya vurması lazım yumruğunu. Son iki dileğim de Sneijderin yokluğunda 4-3-1-2 sistemimize devam etmemiz ve sneijderin yerinde Emre Çolak'ın oynaması.

Göreyim benim aslanlarımı...

12 Mart 2013 Salı

Çok zor çok...



Son zamanlarda hiçbir maçı kafamda oynamakta zorlanmamıştım. Bir takımın zayıf yönünün diğer takımın güçlü yönünü oluşturduğu başka bir maç hatırlamıyorum. Bu açıdan bol gollü bir maç olacak gibi gözüküyor ama atılacak ya da yeniecek bir golün çok şeyler değiştireceği bu seviyede bir maçta bunu görürü müyüz bilmiyorum.

Hafta sonu Dortmunt maçında gördüğümüz Schalke kanatları inanılmaz etkili kullanan bir takım. Soldan Baston sağdan Farfan çok etkili geliyorlar ve topu doğru adama atma yüzdeleri çok yüksek. Galatasarayın ise hem bek hem de orta saha olarak kanatlarının ne kadar kötü olduğunu söylemekten dilimde tüy bitti. Sağ kanat yine bu seviyede maçları kotarabilecek 2 adam Eboue ve Hamitten oluşacak ama sol kanadımız evlere şenlik. Hangi ikili oynarsa oynasın güven vermiyor ve takımın zayıf karnını oluşturuyor. İlk maçtaki gibi Riera- Sneijderden oluşturursak maça hiç çıkmayalım daha iyi. Riera Amrabat daha sağlam gözükse de Farfan ve Uchidaya karşı koyacak adamlar değil. Hakan Baltanın ise hızlı adamlar karşısında ne akdar aciz durumlara düştüğünü gayet iyi biliyoruz. O yüzden Allah hocaya sol kanadı kurarken sabırlar versin orada oynayacak oyuncularımıza ise kolaylıklar versin.

Yine hafta sonu Dortmunt maçında gördüğüm tablo Schalkeye göbekten gidilirse defansından kolay top geçiriyor ve kalesinde pozisyon veriyor. Galatasaray ise geçen sene göbekten oynayarak şampiyon olmul bir takım. Elinde burayı çok iyi kullanabilecek Selçuk ve Sneijder var. Golcülerimiz ise avrupanın dev takımlarını kıskandıracak seviyedde: Drogba ve Burak... Defansa baskı yapabilirsek ve göbekten ilerlersen çok sayıda gol pozisyonu bulabiliriz bunu ilk maçta da gördük.

Bahsettiğim gibi iki takımın da zayıf karınları diğerinin güçlü olduğu yerler. Ortaya nasıl bir oyun çıkar hiç bilmiyorum. Gollü bir beraberlik canlanıyor gözümün önünde. Ama ben fatih hocanın yerinde olsam maçı 60 dakika beraberlikte tutabilecek bir kadro yapısı ile 4-4-1-1 sahaya çıkardım. Son 60 dakika  rakip psikolojik olarak skoru koruma eğilimine gireceği için burada yapılacak 2. forvet hamlesi ve sonrasında rakibe yapılacak ön alan baskısı turu getirebilecek sonuca ulaşmamızı sağlayabilir. Kafamda kurduğum kadro:

Muslera

Eboue Semih Dany Hakan Balta

Hamit Selçuk Melo Riera

Sneijder

Drogba

bu kadro defansif olarak güçlü ve rakibi durabilecek yapıda. 60dan sonra gelecek Burak Umut ve Amrabat değişiklikleri ise oyunu rakip sahaya yıkma konusunda bize oldukça yardımcı olacaktır. İçimden bir ses hoca Burak Yılmazı bugün yedek bırakacak diyor. Dün toplantıya çıkmasaydı bunu düşünmezdim ama dün onun moralibi bozmasına izin vermemek için toplantıya çıkardığını düşündüm. Bir de hoca dün Burak Drogba ve Sneijder yarın oynayacak dedi ama ilk 11de olacak demedi diye hatırlıyorum. O yüzden de bir süpriz biiz bekliyor kanısındayım.

Ancak diziliş kadro her ne olursa olsun bugün ilk golü yiyen taraf biz olmamalıyız. Geride açık veirsek sonu kötü olacaktır diye düşünüyorum. Ve açık konuşmak gerekirse bu maçtan pek umutlu değilim. Yanılmayı gönülden istiyorum. Göreyim benim aslanlarımı!

Son olarak da Drogbacım sen bu günler için bu takımdasın. Biliyorsun...