14 Aralık 2012 Cuma

Yüz Yıllık Yalnızlık- Gabriel Garcia Marques

 


Bu hafta okuduğum ikinci kitap ise Gabriel Garcia Marquez'in 'Yüz Yıllık Yalnızlık' kitabıydı. Sevimli ama buruk bir hikayeler bütünüydü bu eser. Bir ailenin 4 kuşak boyunca her ferdinin hikayelerini ve en sonunda sülalenin yok oluşunu anlatıyor yazar. Dili o kadar samimi ki en sıra dışı olayları bile gerçekmiş gibi kabul ediyorsun. Sanki her gün rastlanabilecek bir olaymış gibi... Bir kızın birden bire uçup gidivermesi mesela ya da gökten çiçek yağması... Ayrıca yazar en hüzünlü anları bile o kadar sempatik anlatıyor ki olaya mı üzüleceksin yoksa yazarın diline mi güleceksin şaşırıyorsun. Örneğin, kitabın en güçlü karakterlerinden Ursula Ninenin ölümünü öyle bir anlatıyor ki yüzünde gülümseme kalbinde buruklukla satırların arasında akıp gidiyorsun.


Yazarın tembelliğinden midir yoksa Güney Amerika'nın geleneklerinden mi bilinmez, kitaptaki karakterlerin isimleri hep aynı. O yüzden kitabın başında bir soyağacı veriliyor ki sıklıkla akla düşen bu hangisiydi şimdi sorusuna yanıt kolaylıkla bulunabilsin. Kişilikleri de zaman içinde birbirine çok benzeşen ama farklı zamanlarda farklı hikayeler yaşayan insanların aynı ev içerisindeki birbirinden kopuk halleri anlatılıyor. Ailenin kuruculuğunu yaptığı kasabanın zaman için gelişmesi, ilkel hayattan modern hayata geçmesi ve tabii bu modern hayatın artıları, eksiler de işleniyor kitapta. Bir yerde ' kasabaya devlet geldi ve bir daha hiçbir şey eskisi gibi olmadı' diyor yazar. İşlerin nasıl değiştiğini de bir bir anlatıyor. Ondan sonra gelsin iç savaş, gitsin devrimciler, gelsin kapitalizm başlasın grevler...

Yazarın dili ve üslübu insanı saran, kitabı elinden bıraktırmayan bir samimiyet ve sempatiklikte. 10'dan fazla kişinin hayatlarını teker teker ve kafada bir soru işareti bırakmadan anlatıyor. Bir insanın hayatına başlarken önce onun nasıl öleceğini anlatıyor ve içinizi acaba işler o noktaya nasıl gelecek sorusuna kemirtirerek birbiri ardına okutuyor sayfaları. Son sayfalara yaklaştıkça da hem merak ettirerek hem de kitabın bitmemesi için dua ettirerek okutuyor insana. Son 50 sayfayı okurken kendimi iyice yavaşlatıp arada yemek yiyip banyo yapıp okudum. O derece... Okunmasını şiddetle tavsiye ettiğim harika bir roman. Bill Clinton'un da en sevdiği kitapmış bu arada bu ayrıntıyı da vereyim. O bile bu kadar sevmişse bir bildiği vardır.





Twitter: @altnskmrt

Hiç yorum yok: